Aklâm-ı Sitte
Bu isimle anılan altı cins yazı birbirine tâbî ikili gruplar hâlinde gözden geçirilebilir: Sülüs-Nesih, Muhakkak-Reyhânî, Tevkî -Rık a. Bu üç grubun birincilerinin (Sülüs, Muhakkak, Tevkî ), ağzı daha geniş kalemle (2 mm civarında) yazılmalarına mukabil, ikincileri (Nesih, Reyhânî, Rık a) 1 mm civarında ağız genişliği olan kalemle yazılırlar. Yazı karakteri itibariyle, Muhakkak Reyhânî yle, Tevkî ise Rık a yla birbirine çok benzeyen büyük ve küçük iki kardeşi hatırlatırlar. Ancak Sülüs le Nesih böyle değildir. Nesih hattının çok ince yazıları şekline de, toz kadar küçük görüldüğünden gubârî hattı denilir. Eski kaynaklarda sülüs sanat göstermeye en müsaid olanıdır. Harflerindeki yuvarlak ve gergin karakter, ona hattatın elinde en fazla şekil zenginliğine girebilmek ve yeni istiflere açık olmak imkânı vermiştir. Bu hâl, hele âbidelerde yer alan ve uzaktan okunabilmesi için ağzı çok geniş kalemle yazılan veya satranç usûlüyle genişletilen Celî Sülüs hattında daha da çarpıcıdır. Nesih hattı ise, harflerinde yuvarlaklık olmakla beraber, daima satır nizâmına tâbî olup istife uygun gelmez; bu sebeple uzun metinlerin, en ziyade Kur ân-ı Kerîm lerin (mushaf) yazılmasında kullanılmış, eski matbaacılığımızın hurûfatı da Nesih le hazırlanmıştır. Tevkî ve Rık a kardeşler de Osmanlı nın ilk devirlerinde resmî yazışmalar ve nâdiren kitap çoğaltmak için ele alınmışlardır. Bu altı cins yazı da, Arapça nın icabı olarak hareke ve diğer yardımcı okuma işaretlerinin kullanıldığı yazı cinsleridir. Türkçe metinler için Nesih, Tevkî ve Rık a yazılarının harekesiz yazıldığı da görülmektedir.
Ta lîk
Bu yazı, aslında Tevkî hattının XIV. asırda İran da kazandığı değişiklikle ortaya çıkan yazıya verilen isimdir ve orada daha çok resmî yazışmalarda kullanılmıştır.
Dîvânî, Celî Dîvânî
İran da resmî yazışmalarda kullanılan Ta lîk hattı Osmanlı ya Akkoyunlular (1467-1501) yoluyla XV.asırda geldiğinde, kısa zamanda büyük şekil değişikliği geçirerek Dîvân-ı Humâyûn daki resmî yazışmalara mahsus olduğu cihetle Dîvânî adını almıştır. Harekesiz yazılan Dîvânî nin XVI. asırda İstanbul da doğan harekeli, süslü ve haşmetli şekline Celî Dîvânî adı verilmiş, bu da devletin üst seviyedeki yazışmalarında kullanılmıştır (hat sanatındaki iri ve kalın mânâsının aksine buradaki celî âşikâr demektir.)
Tuğra
Bugün nasıl T.C. amblemi Türkiye yi temsil ediyorsa, Osmanlı devrinde de tahtta bulunan padişahın adına çekilen tuğra padişahla birlikte babasının adını ve daima muzaffer olmasını dileyen bir duayı (el-muzaffer daima) ihtiva eden husûsî bir şekildir. Tuğra bilhassa XVI. asırda tezhibli olarak hazırlanırdı. Tuğrayla, padişahlar dışında tarikat pîrlerinin isimleri, yahut bir âyet veya hadîs yazıldığı da görülmektedir.
Rık a
Okuyup yazması olan her Osmanlı nın günlük yazışmalarında kullandığı ve ağzı 1 mm yi geçmeyen kamış kalemle yazılan Rık a hattı, eskiden yazanın kendi anlayışına göre elden çıkıyorken, XIX. asırda Bâbıâlî Rık ası diye isimlendirilen ve resmî işlerde kullanılan bir nev iyle yazılmıştır ki, bunun öncüsü Mümtaz Efendi (1225/1810-1287/1872) olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder